MUĞNİ’L-MUHTAC

YOLCULUKTA NAMAZ

 

B. YOLCULUK NE ZAMAN BAŞLAR?

 

Bir beldeden yola çıkan kimse için yolculuğun ilk başladığı an şehrin surlarını geçtiği andır.

 

Surların ötesinde de [dışında da] mamur bölge [yerleşim bölgesi] varsa, daha doğru görüşe göre orayı da geçmek şarttır. Ben [NevevI] derim ki daha doğru görüşe göre bu şart değildir. Allah daha iyi bilir.

 

Şehrin surları yoksa yolculuk, kişi yerleşim bölgesini geçtiği anda başlar. oturulmayan [harabe] yerler ve bahçeleri geçtiği anda başlamaz.

 

Köy de şehir hükmündedir.

 

Çadırda oturanların yolculuğu kamp yerini geçmekle başlar.

 

A. ŞEHİRLERDE YOLCULUĞUN BAŞLADlĞI AN

B. KÖYLERDE YOLCULUĞUN BAŞLADlĞI AN

C. AÇIK ALANDA [KIRSAL ALAN, ÇÖL VB.] YOLCULUĞUN BAŞLADlĞI AN

 

A. ŞEHİRLERDE YOLCULUĞUN BAŞLADlĞI AN

 

1. Şehrin surlarının olması

 

Bir beldeden yola çıkan kimse için yolculuğun ilk başladığı an şehrin surlarını geçtiği andır.

 

1. Surları bulunan bir şehirden başka bir yere yolculuğa çıkan kişi için yolculuk o surları geçtiği anda başlar. İmam Cüveyni ve diğerleri "surların sayısı çok olsa bile" demiştir. Yine surların içinde ekin Km\ tarlaları veya harap bölgeler bulunsa bile böyledir. Çünkü surların içi şehre dahil kabul edilir ve ikamet yeri kapsamında değerlendirilir.

 

Şehrin surlarının bir kısmı kişinin yolculuk istikametinde ise bunIarı da geçmesi şarttır.

 

Surların ötesinde de mamur böIge [yerleşim böIgesi] varsa. daha doğru görüşe göre orayı da geçmek şarttır. Ben [NevevI] derim ki daha doğru görüşe göre bu şart değildir. AlIah daha iyi bilir.

 

2. Surların ötesinde de mamur bölge varsa, örneğin örfe göre o şehre bitişik kabuI edilen evler varsa [bu mamur böIgenin de geçilmesi şart mıdır? Bu konuda iki görüş bulunmakla birlikte hangisinin daha doğru görüş oIduğu konusunda Rafii ve Nevevi'nin farklı ifadeleri buIunmaktadır.]

 

[Rafii'nin ifadelerine göre]: Daha doğru görüşe göre o böIgenin de geçilmesi şarttır; çünkü orası da şehre tabi ikamet mahalli kabuI edildiğinden şehir hükmü orası için de söz konusu oIur.

 

[Nevevi'nin ifadeIerine göre]: Daha doğru görüşe göre o böIgenin geçilmesi şart değildir. Çünkü orası, şehir kapsamında değerlendirilmez. Nitekim burada oturanIar için "faIan kişi şehrin dışında oturuyor" denilir.

 

Şeyh Ebu Hamid'in şu ifadesi Nevevi'yi desteklemektedir:

 

Şehirde oturan kişinin zekatını şehir dışında oturana vermesi caiz değildir; çünkü bu, zekatı bulunduğu yerden başka bir yere nakletmektir.

 

Rafii ve Nevevi "oruç" konusunda geneI bir ifade ile "oturuIan

böIgenin dışına çıkma"yı şart koşarak şöyle demişlerdir:

 

Kişi geceleyin oruca niyet etse daha sonra yolculuğa çıksa, fecirden önce yerleşim bölgesinin dışına çıkarsa orucunu bozabilir, aksi takdirde bozamaz.

 

Bu ifade [nasıI anIaşlImalıdır? Bu konuda iki görüş vardır]

 

[Birinci görüş]: İfade, "surları oImayan bir şehirden dışarıya yoIcuIuk yapmak" şeklinde anIaşlImalıdır. Böylece yukarıdaki ifade ile uyum sağlanmış oIur. Bu, itimad edilen görüştür.

 

[İkinci görüş]: Bir görüşe göre ise ifade herhangi bir kayıt konmaksızın genelolarak anlaşılmalıdır. Bu görüşe göre oruç ile namazı kısaltma arasında şöyle ayrım yapılır: Oruç konusunda kişi oruç tutmadığında ibadetin bedeli olarak başka bir şey yapmadığı halde namaz meselesinde kişi namazı tam kılmadığında onun bedeli olarak kısaltarak namaz kılmaktadır.

 

Ezrai "yıkılmış surların, mamur sur gibi kabul edilip edilmeyeceği konusu incelenmeye muhtaç bir konudur" demiştir. Demırı "yıkık surların olması ile olmaması eşittir" demişse de Hocamız Zekeriya el-Ensafı'nin dediğine göre doğruya en yakın olan yıkık surların da mamur hükmünde kabul edilmesidir.

 

2. Şehrin surlarının olmaması

 

Şehrin surları yoksa yolculuk, kişi yerleşim bölgesini geçtiği anda başlar, oturulmayan [harabe] yerler ve bahçeleri geçtiği anda başlamaz.

 

> Şehrin hiç surları yoksa,

> veya kişinin yolculuğa çıktığı istikamette surlar yoksa,

> yahut da surlar o şehre özgü olmasa yani surların içinde -birbirine yakın bile olsa- başka bir veya birçok köy olsa,

 

bu durumlarda yolculuk, kişi yerleşim bölgesini geçtiği anda başlar. Araya nehir, bahçe veya harabe bölgeler girse bile yerleşim bölgesine bitişik veya ayrı hiçbir ev kalmayıncaya kadar geçmek gerekir.

 

Yukarıdaki durumda yolculuğun başlaması için harabe bölgenin geçilmesi şart değildir. Harabe bölge, mamur bölgenin dışına duvar örülmesi sonucunda [şehrin dışında kaldığı için] terk edilmiş olan bölgeler, [yalnızca ekin ekilen fakat üzerinde yapı bulunmayan] tarlalar veya [daha önce yapılar bulunmakla birlikte] yapıların duvarlarının kökleri yıkılarak silinip gitmiş bölgelerdir. Burası yerleşim bölgesi olmadığı için yolculukta burayı geçmek şart koşulmamıştır. Bu şekilde olmayan yerlere gelince, Nevevl'nin buradaki ifadelerinden ilk anda zıddı anlaşılsa bile el-Mecmu'da Gazalı ve Beğavl'ye dayanarak "sahıh" kabul edilen görüşe göre orayı geçmek şarttır.

 

Yolculuğun başlaması için, -kişinin hareket ettiği şehre bitişik bile olsa veya etrafı duvarlarla çevrilmiş bile olsa bahçelerin ve buralardaki mezraların geçilmesi de şart değildir. Çünkü bahçe ve mezralar, oturulan bölgeler değildir.

 

Nevevi'nin ifadesinin zahirinden ilk anda akla şöyle bir şey gelmektedir:

Bahçelerde, senenin belirli mevsimlerinde oturulan köşk ve yapıların bulunması ile bulunmaması arasında fark yoktur.

 

el-Mecmu'da belirtildiğine göre "zahir olan görüş" budur. Çünkü bu bölge şehir kapsamında değildir. el-Mühimmat'ta "fetva buna göredir" denilmiştir. Oysa er-Ravda' da yolculuğun başlaması için oranın da geçilmesi şart koşulmuştur. Nevevi el-Muharrer'in metninden "mezralar"ı çıkarmış olmasına rağmen ben yukarıda ekledim; çünkü bahçeleri zikrettiğimiz anda mezralar doğrudan akla gelmemektedir.

 

 

B. KÖYLERDE YOLCULUĞUN BAŞLADlĞI AN

 

Köy de şehir hükmündedir.

 

Köy, yukarıda şehir hakkında zikdedilen hükümler açısından şehir gibi kabul edilir.

Birbirine bitişik iki köy varsa her ikisini de geçmek gerekir.

Arada az bir mesafe de olsa birbirinden ayrı iki köyden birini geçmek yeterlidir.

 

 

C. AÇIK ALANDA [KIRSAL ALAN, ÇÖL VB.] YOLCULUĞUN BAŞLADlĞI AN

 

Çadırda oturanların yolculuğu kamp yerini geçmekle başlar.

 

Bedeviler vb. çadırda oturan kimselerin yolculukları kamp yerini geçmekle başlar. Kamp yeri çadırların toplu olarak bulunduğu veya ayrı ayrı çadırlar olmakla birlikte göçebe halkın geceleri konuşmak, görüşmek için yahut birbirinden ödünç alıp vermek için bir araya geldikleri yerlerdir.

 

Burada yaşayanların kül attıkları, çocuklarının oynadığı, bir araya gelip oturdukları, develerini çöktürdükleri merafik de (4) örfe göre kamp kapsamında değerlendirilir ve yolculukta buraların da geçilmesi şarttır. Zira buralar da onların ikamet yeri kapsamında değerlendirilir.

 

(4) Merafik; bir şeyin tamamlayıcı kısımlarından ve müştemilatından olup kendisine ihtiyaç görülen şeyler demektir. Bir evin su yolları, abdestlik, kuyu, mutfak, mahzen gibi yerler.

 

Kampın merafikini geçmekle birlikte ayrıca kişi vadide enlemesine yolculuk yapacaksa vadiyi enine geçmek, kamp bir tepelikte ise tepeden inmek, kamp çukur bir yerde ise yukarı çıkmak da gerekir. Bu hüküm; vadi, tepe ve çukur normal büyüklükte ise geçerlidir. Şayet çok geniş olursa örfe göre yalnızca kamp bölgesini geçmek yeterlidir.

 

İki kamp iki köy gibi değerlendirilir.

 

Çadır halkı odun toplanan bir yerde veya bir su kenarında konaklamışlarsa yolculukta buraların geçilmesi şarttır. Ancak buralar, yalnızca konaklayanlara ait olmayacak şekilde genişse bu şart değildir.

 

Bina ve çadır dışında açıkta yaşayan kimseler, örneğin içinde bunların bulmadığı bir yolda yaşayan kimselerin yüklerinin bulunduğu yer kamp alanı gibi değerlendirilir.

 

Hayme dört direk üzerine kurulan ve tavanı bitki vb. şeylerle kapatılan bir yerdir. Buna Arapçada "hayme" denir. Çoğuluğu haym şeklinde olur. Çoğulun çoğulu ise hiyam'dır. (Şirbini)

 

Not:  Denize bitişik sahili olan [ve deniz yönünde surları bulunmayan] bir şehirde yolculuk geminin hareket etmesiyle [veya şehrin sahili sığ olduğundan gemi yanaşamıyorsa] teknenin gemiye doğru hareket etmesiyle başlar. Bunu Beğavı söylemiş, İbnü'r-Rif'a ve başkaları da kabul etmişlerdir. Ancak el-Mecmu'da şöyle demiştir: "Kişi şehrin dışına çıkınca, sırtını şehrin surları na yaslasa bile yolculuk ruhsatlarından yararlanabilir."

 

Açıktır ki surları bulunmayan mamur bir bölgenin bittiği yer sur gibi değerlendirilir.

 

Beğavi'nin görüşü "surları olmayan şehir" şeklinde anlaşılmalıdır ki zahir olan da budur. Nitekim şu husus da bu görüşü desteklemektedir: Surları olmayan bir köy, diğer bir köyle bitişse ikisi tek bir köy gibi kabul edilir. Surları bulunan bir köy diğer bir köyle bitiştiğinde ise iki köy gibi kabul edilir.

 

Bu açıklamalarımızdan şu anlaşılmaktadır: Yolculukla ilgili ayette namazın kısaltılması "yeryüzünde yürümek / yolculuğa çıkmak" fiiline bağlandığından "yalnızca yolculuğa niyet etme"nin hükme bir etkisi yoktur.

 

Bu açıdan "yolculuk niyeti" ile "ikamet niyeti" arasında fark [var mıdır? Bu konuda iki görüş vardır]:

 

[Birinci görüş]: İkisi arasında fark vardır. Çünkü ikamete niyet etmek [zekat bahsinde] ticaret malını satmaktan vazgeçmek gibidir [fiile gerek yoktur, yalnızca niyet etmek yeterlidir]. Rafii de bazı Mervli alimlere dayanarak iki mesele arasındaki farkı bu şekilde belirtmiştir. Zerkeşi ve diğer alimlerin belirttiğine göre bu ayrım akla şöyle bir düşünceyi getirir: "İkamete niyet ederken bir yerde kalmak şart değildir, yalnızca niyet etmek yeterlidir". Oysa bu kastedilmemiştir.

 

[İkinci görüş]: Alimlerin çoğunluğunun dediğine göre her iki mesele "tek başına niyetin yeterli olmaması" bakımından birbirine eşittir, arada bir farkın olmasına gerek yoktur.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

C. YOLCULUK NE ZAMAN BİTER?